26 Şubat 2014 Çarşamba

Workshops- 27 Şubat

Bu gün bloğumuza ''Workshops'' isminde yeni bir sayfa ekledim. Türkiye'de bulunacağımız süre boyunca gerçekleştirmeyi dilediğimiz workshoplar hakkında...


21 Şubat 2014 Cuma

21 Şubat - kader ve özgür irade

Bu gün english spiritual talking workshopu vermek üzere trene bindim. İki haftadır konu belirlememiştim. Trendeyken sordum.. Bu gün ne hakkında konuşacağız.. defteri kalemi hazırlamam gerektiğini hissettim ve kalemi elime alır almaz İlahi plan, kader, özgür irade ve akashik kayıtlar konularında bilgi akışı başladı.. o yazdıklarımın bir kısmını burada paylaşıyorum ve bütünün hayrına ulaşması gereken ruhlara ulaşmasını diliyorum.



;,,,,,,

Özgür irade evrenin en önemli yasalarından biri. Bize seçim hakkı veren bir doğa yasası. Trene mi binerim, otobüse mi, yürüyerek mi giderim yoksa eşşek sırtında mı.... seçenekler öyle çokki... öyle çokki bize seçim hakkımız olduğu hissini veriyor.

Şu üniversiteyi seçsem, şu meslek türünü seçsem, şöyle bir kız ya da erkek bulup evlensem, şöyle bir ev alsam, böyle bir araba, ve şöyle biri haline gelsem, sonra böyle yapsam....

Bu seçenek bolluğu bizlere özgür irade hissiyatını veriyor.

Oysa özgür irade de içinde bulunduğumuz pek çok diğer ilizyondan biri..

Seçtiğimizi sanıyoruz, hayatımızı kontrol ettiğimizi sanıyoruz..

Evet pek çok seçenek var ama Tanrı neyi seçeceğimizi biliyor. Tanrı yaratışa başladığı anda her şeyin geleceğini o anda biliverdi. O biliş Tanrının iradesi, O biliş Tanrının ilahi planı... her şey o plan dahilinde.

Tanrı bu boyutu, materyal alemi bizler\(hayat) vasıtası ile  deneyimliyor. Hayat bolca seçeneğimiz varmış gibi hissettirdiği ve sonunu bilemediğimiz için keyifli bir macera. Yaradan bu boyuta enkarne olup yaradan olduğunun, ilahi planın sahibi olduğunun bilincini yitirdiği için bu macera dolu hayatlar silsilesini deneyimleyebiliyor.. zira tüm bilinciyle gelseydi bu işin ne keyfi kalırdı. Bu evrim sisteminin çalışırlığı için var 'Özgür İrade Yasası'.

Yaradan'ın yüksek boyutlardaki varlığı ilahi planın sahibi olduğunun bilincinde. Yarada'nın bu boyuttaki varlığı unutkanlık ve uyanış ve yükseliş sürecinde.
 İslamiyet, Hristiyanlık, Musevilikte kader anlatılır. O kutsal kitaplardan anlaşılacak olan dersler okuyucunun içinde bulunduğu bilinç seviyesine bağlı olarak değişecektir.

Düşük bilinç frekansında bir kimse kaderi için Yaradan'a kızacaktır. "Niye ben Rabbim? " '' Allahım neden bana bunu layik gördün?" "Allahım onca dua okudum namaz kıldım niye bana bu acı dolu kaderi yazdın'' vs...

Kötü kaderi için Tanrı'yı suçlayacaktır. Ve de davranışlarının sorumluluğunu kötü kader diyerek kabullenmeyecektir. Evet öldürdüm.. bi sor niye diye... Niye? Kötü kader... Tanrı öyle istemiş..

Bir nebze daha yüksek bilinç frekansında bir kimse ise evet öldürdüm.. evet Tanrı öyle istemiş... dedikten sonra yaptığı eylemin sonuçlarını görür ve kabul eder, suçluluk duyar, utanç duyar, vicdan azabı yaşar, ki bu acı dolu duygular o ruhun uzun sürede evrimine katkıda bulunacak olan duygulardır..

Bu örneğini verdiğim iki kişiyi karşılaştırmak ve birini diğerinden daha iyi ya da kötü bulmak da manasızdır... velhasıl deneyimi yaşayan hep aynı Yüce varlığın unutkanlık içindeki atomları...
Kendilerine biçilmiş olan rolü oynamaktalar. Acı ve felaketlerden er ya da geç bilinç doğar.

Çok daha yüksek bilinç frekansında bir kimse kaderini tam olarak kabul eder. Her zorlu hayat deneyiminin ruhunun evrimi için planlanmış olduğunu kabul eder. Ki o plan bir değil tüm ruhların evrimi içindir. Her kimsenin kaderi diğer tüm varlıkların kaderiyle bağıntılıdır ve büyük tablonun içindeki küçük fırça darbeleri gibidir. Her bir hayat bir fırça darbesi. İkinci dünya savaşı ve Vietnam savaşları acı dolu, cinayet dolu büyük olaylardır.. ki o çok büyük olaylar bile evrenlerin büyük tablosunda bir fırça darbesi gibidir. Bu acı dolu savaşlar 1968 kuşağının, Hipilerin doğumuna neden olmuştur. Kollektif bilinçte bir uyanış hareketi başlatmıştır...

Gezi parkında kesilen bir ağaç kollektif bilinçteki birikimin boşalmasına ve ülke çapında uyanışın hızlanmasına neden olmuştur..

Yani her şey, hem de her şey bütünün hayrına ve yükselişi adına olmaktadır.

Bilinç seviyesi belli bir seviyeye ulaştığında kişi kadere tamamen güvenir.  Kaderine güvenen kimse deyim yerindeyse gözünü yumar ve bir uçurumdan küçük bir su birikintisine balıklama dalar. O kişi için Seçme sıkıntısı sona ermiştir.

Kişi akıl merkezinde bir hayat sürüyorsa( belli bir bilinç seviyesinin altında) sürekli olarak önünde seçmesi gereken bir yol olduğunu düşünür. Özgür irade ilizyonunu son damlasına kadar içer. Seçer seçer seçer... hayatı plan yapmakla, seçim yapmakla geçer.

Kişi kalp merkezinde bir hayat sürüyorsa ( belli bilinç seviyesinin üstünde) artık seçmesine gerek yoktur. O kimse AKAR. Tanrı, yüksek benliğinden kişinin kalp çakrasına akar, ve oradan dışarıya hayat olarak an ve an taşar. Hayat hep o an'dır. Gelecek ya da geçmiş değil. Kalp çakrasından taşan hayat enerjisi kendi kendini yaratır. Kişinin hayatına, kendi frekansıyla uyumlu deneyimleri ve mucizeleri getirir. O ruh, kendini Yaradan'a teslim etmiş, akış halinde bir ruhtur. Seçme sıkıntısı yoktur.. şöyle mi olsun, böyle mi olsun, o mu iyi, bu mu iyi ... yoktur...  O ruh akar ve kalbiyle bilir. Kalpten taşan o enerji sevgi ve mutluluk dolu bir enerjidir.. Kişi mutluluğu ve sevgiyi takip eder. Önünde iki kapı belirmişse aklını değil kalbini dinler ve kendi için en mutluluk getirici olan kapıdan doğal olarak geçer. Çünkü kalpten taşan mutluluk ve sevgi enerjisi, kapıdan taşan mutluluk ve sevgi enerjisini tanır.. ona uyum sağlar.. deyim yerindeyse ona tutunur.. kalp o kapıyı çeker... o kapı kalbi çeker.. ve kişi akmakta olduğu hissiyatını yaşar.

Hepinize akışkan bir hayat dilerim ;)

16 Şubat 2014 Pazar

16 Şubat.. Marcus ve Aurelia'dan mesaj var



 

Bir kaç ay önce Mısır'da yüz küsur yıldan beri ilk kez kar yağdı. Çöldeki piramitlerin kar altındaki resimleri görmeye değer...

Son 4 gün içinde Japonya'da son 140 yılın en büyük kar yağışı yaşandı. Yollar kapandı...

 ve en son ne zaman bir çiçekten mesaj aldınız bilemiyorum... benim içinde en az yüz yıl olmuştur herhalde... hem de almakla yetinmeyip, çiçeğin tavsiyesi ile mesajı blogda paylaşıyorum.. işte bu, tüm hayatlarım boyunca yaptığım en absürt davranış rekorunu kırabilir.. kimin değerlendirdiğine bağlı olarak...

Bu akşam kaktüs dostlarımı karşıma alıp oturdum. Onları izledim. Gözlerimi kapadım ve sevgi dolu enerjilerini dinledim. Öyle güçlüler ki... taç çakrama bağlandılar ve de kalp çakrama.. enerjileri okşarcasına yüzümün ve göğsümün üstünde dolaştı.. ve sonra birden bire şu mesaj paketi bilincime açıldı...

Marcus ve Aurelia'nın mesajı :

"Yalnızca''

Yalnızca diye bir şey yok. Kimi insanlar bir taşa bakıp, yalnızca bir taş diyor.. yalnızca bir masa, yalnızca bir sandalye, yalnızca cam, yalnızca demir...

Kimileri daha duyarsızca yalnızca bir çiçek, yalnızca çim, yalnızca ağaç, yalnızca dere tepe diyebiliyor..

Ve kimileri yalnızca bir hayvan, yalnızca bir böcek, yalnızca bir karınca diyebiliyor...

Ve kimileri yalnızca bir çocuk, yalnızca bir kadın, yalnızca bir adam, yalnızca bir ihtiyar, yalnızca bir insan  diyor...

Yalnızca bir gezegen diyen bile var...

Oysa her şeyin bir derinliği var...tüm materyallerin ardında Ruh var.. Aslında Ruh istemedikçe materyal de yok... Ruh, bir taş olmayı seçtiği için taş var... Ruh bir böcek olmayı seçtiği için böcek var.. Ruh bir insan olmayı seçtiği için insan var... Ruh bir gezegen olmayı seçtiği için gezegen var.. Ruh... Büyük Ruh... Her şeyin Yaratanı olan Sonsuz Ruh, olmayı dilediği için varız...

Kendimiz  en başta olmak üzere var olan her şeyde Tanrıyı görebilmek, hayat dediğimiz bu yolculuktan edinmeye çalıştığımız yegane derstir.

============

Mesaj böyle kısa ve özdü yine de bir miktar kendi benliğimden gelen mesajla harmanladım.

Materyal varlıkların biz de olduğu gibi duygu bedenleri yok, yine de içlerinde bilinç var. O bilinç tüm evrenleri boşluk bırakmaksızın dolduran bir bilinç...

=========

Çiçekler bende, ben çiçeklerde Yaradan'ı görüyoruz ve yaşıyoruz... ilişkimiz ondan böyle derin ve güçlü..

Teşekkürler Marcus ve Aurelia...

12 Şubat 2014 Çarşamba

13 şubat - Rehberlerden gelen mesajlara dikkat!!



Belki 5 gün kadar önce bir bitki çayı dükkanına girdik.. o kadar çok çeşit var ki, önceden araştırma yapmamış birinin bilinçli bir seçim yapması imkansız.. ama 6ıncı hissim diyorki ille bir tane al. Hangisini alayım hepsinin garip isimleri var.. 6ıncı hissim derki, gözlerini kapa, 3üncü gözüne gelen resme bak.. güven.. biz sana göstereceğiz.. ve gözü kapadım.. gelen resme baktım.. ve resimdeki paketi bulup aldım. Sonra eve geldik içtik.. biraz acı bir tad.. hani nerdeyse söyleneceğim rehber ruhuma,, böyle çay seçilir mi o kadar para verdik falan diye..
 
 2 gün önce bir diş ağrısı başladı.. dün çok yoğun bir sol beyin günüydü iç sesimi dinleyemedim.. ama bu gün aniden içime doğdu.. seçtiğin çay bu gün içindi.. iç!! Google da araştırma yaptım ve gördüm ki antik yunanlılar bu bitkiyi diş ağrısını iyileştirmek için, iltihabı bitirmek için içiyorlarmış.. rehber ruhlarımdan özür diliyorum.. onlara teşekkür ediyorum.. aslında bu işte yalnızca biri vardı.. beni en çok ziyaret eden.. antik mısır döneminde de abi kardeş olduğum, şu anda başka bir yıldızda varolan derin mavi bir ruh.. indigo mavi..
 
Çayın adı Tarragon. ( Fransızlar yemeklerde de kullanıyorlarmış.)
 
Anestetik özellikleri var..

12 Şubat- Kediyi öldüren genç.

Bu gün yazacaklarımı daha iyi anlayabilmek için 9 şubat yazımı bir kez daha okuyabilirsiniz.



  bir genç bir kediyi vahşice öldürmüş.

Bütün internette bir linç enerjisi var.. yakaladıkları yerde saldıracaklar, dövecekler öldürecekler.. çocuğun kediye yaptığını ona yapacaklar.. ve bunu yapanların başına da aynı şeyler gelecek.. birileri de bir gün onları linç edecek.. ve gün gelecek linç edeni de linç eden çıkacak.. bu linç, bilinçli insanlar bu döngüyü durdurana kadar devam edecek.
Linç döngüsü ülkemizde uzun zamandır dönüyor.. yeni değil.. döngüye her geçen gün yeni insanlar katılıyor.. hiç birinin birbirinden farkı yok gibi.. kediyi öldüren ile kediyi öldüreni öldüren arasında hiç fark yok..
Kediye merhamet etmeyenle, kediye merhamet etmeyene merhamet etmeyen...

Resmini gördüm o gencin.
Kimileri bakarken bir psikopat bir katil, bir cani, bir satanist görüyor.
Ben baktığımda Tanrıyı görüyorum. Yaradan'ı görüyorum. Onun yaratışı dışında kalan hiç bir varlık yok.. havadaki, sudaki, topraktaki, ateşteki, ruhtaki, her bir parçacık bizzat Yaradan'ın kendisidir. Yaradan'ın dışında hiç bir şey olmadığı için yaradan her şeyi kendinden yaratmıştır. Demekki bu çocukta, o kedi de bizzat Yaradan'ın varlığıdır. Ve biz ve her şey... tümlük Onundur ve Odur.

Gözlerinde Yaradan'ı görebilen biri bu çocuğa nasıl kıyar. O, kedinin gözlerinde Yaradan'ı görememiş. Görememiş çünkü kalbi kapalı. Çünkü o ırzına geçilmiş yaralı bir çocuk. İçindeki çocuk öyle yaralı ki kendisine ne yapıldıysa aynısını dışarıya vurmak istiyor. Babasından yediği dayakları, ailesinin sevgisizliğini, ilgisizliğini, içine doğduğu tehlikeli arkadaşlıkların enerjisini, içine düştüğü death metal müziğin nefretini, bilgisayar oyunlarında normalleştirilmiş cinayetleri.. Kalbi kapalı ve karması ağır olan bu ruh için dua edelim.

İmza kampanyasına ben de katılmak istedim.. ama içine öyle bir nefret sinmişti ki... benim kalp frekansımla uyuşmadığı için bilgisayar kampanyayı bir türlü açmadı.. bir türlü olmadı. ( en nihayet kişiye yönelik nefret göndermeyen  ve hayvanlara saldırının suç sayılması için açılmış başka bir imza kampanyası çıktı karşıma ve onu imzaladım)

Evet katılıyorum cezası ne ise ödemeli.. karması da bunu gerektirir. Aklım böyle diyor...

Kalbim ise diyor ki.. her ruh iyileşebilir..

Aklıma bir Budist anlatısı geliyor..
Zamanın birinde Hindistan'da çok korkulan bir seri katil varmış.. Buddha'nın zamanında yaşamış.. bir şekilde yolu Buddha'nınkiyle kesişmiş, ve bu karşılaşmada katilin ruhu içinde hapsolduğu ilizyonun, ve kalbindeki derin üzüntünün ve suçluluk duygusunun farkına varmış..
Buddha onu yanına almış. Bir monk olan katil ömrünün geri kalanını insanlığa hizmet ederek geçirmiş..

Hapishane sistemimiz de diğer bütün sistemlerimiz gibi çürük kokuyor.. katil olarak içeri giren 10 yıl sonra daha psikopat çıkabilir..

Nerede yanlış yapıyoruz..

Mesela hapishaneler olmasaydı da onun yerine suç işlemiş ruhları şifalandıracak merkezler olsaydı.. ruh hastahanelerinden bahsetmiyorum,, onlar da kokuşmuş.. bahsettiğim merkezlerde bir kaç monk, bir kaç ruhani öğretmen, bir kaç psişik doktor, bir kaç şifacı, şaman olsa...
Ve suç işleyerek gelen ruhları insanlığa geri kazandırsalar..

Bu bir hayal gibi gelse de kulağa dünyanın geleceği budur.. içine girdiğimiz bu yeni dönem ruhani teknolojinin dönemidir..

Lütfen kendisi için dua edelim.. bütünün hayrına kalbini açması için ve karmasının temizlenmesi için, ve ülkemizi saran bu linç döngüsünün sona ermesi için, dünyaya sevgi ve merhametin hakim gelmesi için dua edelim.

 

9 Şubat 2014 Pazar

9 Şubat... tepki de boomerang etkisi

 7 şubat tarihli Karma yazısının devamı...

 
Boomerangın keşfinden saniyeler sonra




Arzular ve şiddetle istenilmeyenler, neden sonuç ilişkisi yarattığı için, aydınlanmayı arayan insanlar arzularını kontrol etmeyi başarır. İstemedikleri şeylere tepki vermeyi de bırakır...

Arzularla ilgili olanı anlamak biraz daha kolay.. istenmeyen durumlara tepki vermemek ise kulağa mantık dışı geliyor büyük ihtimal..

Onun için bu ikincisi üzerinde biraz durmak istedim bu yazıda..

Mesela hukumet almış başını ülkeyi harab ede ede gidiyor... buna tepkisiz mi kalalım?

Gözümüzün önünde bir adam diğerine darp ediyor.. tepkisiz mi kalalım?

Global mafya hem yiyeceklerle, hem uçaklardan döktüğü kimyasallarla, hem aşılarla, hem televizyonlarından akan kirleriyle, hem okullarıyla dünyamızı ve bizi zehirliyor.. hiç birine tepki vermeyelim mi?

Hayır .. tepkisiz kalmak yaşarken ölmek gibi bir şey olur..

O halde aydınlanmayı arayanların istemedikleri duruma karşı tepkisizlikleri ne demek?

Arada çok ince bir çizgi var..

Tıpkı yardım ederken egoistçe ve ya kalpten gelen niyetle yapılan yardımda olduğu gibi..

İstenmeyen duruma öfke ve nefretle tepki verdiğimizde bu enerjiler karma olarak bize er geç geri döner..
Öfke daha fazla öfke, üzüntü daha fazla üzüntü getirir.

Bütünün hayrına kalpten gelen sevgi ve merhamet enerjisi ile istenmeyen duruma verilen tepki ise yeterli enerjide ise.. yani karşıt negatif enerjiyle balans oluşturuyorsa, durumu nötür edebilir..

Bu çeşit tepkilere örnek vermek istiyorum.

Gandhi , Hindistan'daki işgalci hükümetin tuz üzerinde yaptığı vergi artışlarını protesto etmek için ( daha doğrusu istenmeyen durumu nötür etmek için gayet bilinçli olarak) öfke barındırmayan, dahası sevgi ve merhametten gücünü alan bir eylem başlattı. Yüzlerce km yi peşine takılan onbinlerce insanla birlikte yürüyerek aştı ve hindistanın güney burnuna geldi.. oradaki denizden tuz çıkartmaktı niyeti..hatırlamıyorum tuzu çıkarttı mı.. bu barışçıl yürüyüş pek çok Hintlinin grevi ile desteklendi ve sonunda İngiliz hükümeti tuz vergisini düşürdü...

Amerikada herhalde 60 larda, siyah insanların otobüste ön koltuklara oturması yasaktı.. ön koltuklar beyazlara aitti..
Siyahlar otobüse binmeme eylemi yaptı.. 1 hafta belki daha fazla süre işlerine, okullarına yürüyerek gittiler.. ve hükümet bu ırkçı uygulamaya son verdi..

Gezi parkı eylemleri sırasında bir güzel insan gitti ve meydanda durdu.. yalnızca durdu... büyük bir mesajdı verdiği.. peşinden binlerce insan katıldı.... türkiye'deki Kollektif enerji sevgiden çok öfke olduğu için bu ve bunun gibi barışçıl eylemler henüz ülke çapında büyük bir sonuç oluşturmamış gibi gözükse de, aslında ülkenin kollektif bilincinipozitif yönde etkilemiştir.. bu gün hükümetin yasa dışı işleri bir bir ortaya dökülüyorsa o da kollektif bilincin pozitif yöndeki hareketinden ötürüdür.


Velhasıl... yani tepki var boomerang gibi geri döner , hem de kafaya isabet eder..

Tepki var ulusları, dünyayı ve evreni pozitif yönde etkiler.. karanlıkları aydınlığa çıkarır.

Ahh bu ruhani dünya ikilemlerin dünyası.. o kadar anlatmışken duygusal tepki vermek karma yaratır diye, şimdi de diyeceğim ki duygularınızı bastırmak da size zarar verir (sacral çakranızı kapar)

; tepki vereyim mi vermeyeyim mi?
Yukarısı bıyık aşağısı sakal...
Versem bir dert vermesem başka ...

Dugularınızı reddetmek, sahiplenmemek, kabullenmemek, inkar etmek sakral çakrayı kapar.. duyguların merkezidir o çakra ve kapandığında artistik yaratıcılık da kapanır, ve depresyon yaratır.
 hükümete mi kızdınız... hayır hayır niye kızayım canım, ben yarın aydınlanacak adamım, kızmak bana yakışmaz..
Hehehe.. onca meditasyon onca yoga yapıyorum.. ben istesem de kızamam hocam..
Heheheh.

Kabul etmek lazım öfkeyi.. evet yaaa kızdım arkadaşım çok kızdım.. tecavüzcüleri serbest bırakıp masum çocukları döverek öldürdüler.. kızdım..

Kabuldür bu.. duygunun kabulü.. sonrasında yapacağınız eylemdir sonucu belirleyen..
Öfkeyi kabul ettikten sonra, gözlerini yumup bir kaç dakika kanını kemiğini etini, fiziksel bedenini dinler isen, ruh ruh olduğunun, akıl akıl olduğunun , beden de beden olduğunun farkındalığına gelir.. ruh akıl ve beden, merkezine gelir ( merkeze gelmeyi başka bir yazıda açıklayacağım) ve öfke enerjisi geldiği gibi gider.. fırsat bu fırsat.. hazır öfke meydanı bırakmışken kalbinizi dinleyip sevgi ve merhamet enerjisiyle , bütünün hayrına  dokunacak karmasız bir tepki yaratabilirsiniz..
Mesela 10 kişiyi toplayarak ülkemizin aydınlığa çıkmasına niyet ederek bir gurup meditasyon yaparsanız 1000 kişilik öfkeli kalabalığın küfürlü sloganlarının asla elde edemeyeceği büyüklükte ( ama gözle o an görünmeyen)  bir zafere varabilirsiniz. İnsanlar fiziksel bir zafere odaklanmış durumdalar.. oysa zafer ilk olarak enerji dünyasında elde edilir... öfkeden sevgiye doğru uzanan bir yoldayız ve her an kollektif olarak sevgiye bir adım daha yakınız.

O büyük başarılara imza atmış Gandhi gibi, Mother Teresa gibi, Martin L. King gibi insanlar ne istemediklerime değil ne istediklerine odaklanmış insanlardır.

Bu sözleri sokaktan geçen her hangi bir vatandaş okusa ama peygamberimiz bile savaşmış der..
Bir başkası Atatürk'ümüz de savaşmış der..

Tarihte her dönemin enerjisi, her ülkenin enerjisi, her liderin enerjisi birbirinden farklı...
Onların yaşadığı an'da bütünün hayrına savaşmak varmış kaderlerinde..
Bizim yaşadığımız bu dönemde ise bütünün hayrına sevgi ve merhamete dönmemiz en hayırlı olandır.

Kısmen yüksek benliğimden akan bu mesajın bütünün hayrına çalışmasına tüm kalbimle niyet ediyorum


7 Şubat 2014 Cuma

7 Şubat ... karma

Bu gün 2 haftada bir düzenlediğim spiritual english class'ı vermek için, sevdiğim bir Healer dostumun evine doğru yola çıktım. Bu haftanın konusu, reenkarnasyon ve karma idi. Tren saatini beklerken 6ıncı hissim defteri açıp , kalemi elime almamı söyledi.. ben de öyle yaptım.. kalemi almamla günün konusu ile ilgili derin bilgiler belleğime dolmaya başladı, ve doldukça yazdım.

O an bu bilginin rehber ruhumdan geldiğini sanıyordum.



Mesajın özetini vermek gerekirse:

Etme bulma dünyası... bizim türkçe'ye bile girmeyi başarmış bir deyim.
Adil Enerji Alış-Verişi yaradılışın en önemli kanunlarından ve Yaradan'ın ne kadar adil olduğunun kanıtı... enerji harcarsanız, o yasa gereği evrenden size enerji geliyor.

Eğer pozitifse harcadığınız enerji, size dönecek olan enerji de pozitif.
Negatif ise harcadığınız enerji size dönecek olan da negatif enerji..

Örnek..

Gider birini öldürürseniz, bu cinayet esnasında kullandığınız vahşi enerji, nefret enerjisi, ve maktulün müthiş korku enerjisi, ilerleyen bir dönemde (belki bu hayatta belki sonrakinde, belki çok sonrakinde[ listenizin ne kadar kabarık olduğuna bağlı olarak]) aynı vahşi enerjiler size dönecektir..

Buna kötü karma deniyor.. tadı kötü olduğu için..

İyi karmaya örnek.. karnı aç birini doyurdunuz diyelim..
Bu eylemi nasıl bir enerji ile yaptığınız önemli.. şayet egonuzun enerjisi ile, gurur duyarak yaptıysanız, yaparken her hangi bir beklentiniz var idiyse.. o zaman iyi karma yaratmış oluyorsunuz.. yani evrenden yaptığınız egoistik iyiliğe benzer bir cevap er yada geç gelecek.. iyi karma listenize bir diğeri yazıldı..

Eğer bu iyiliği ego enerjisi ile değil de , kalbinizden gelen saf bir niyetle, bir teşekkür bile beklemeden , merhamet ve sevgi enerjisi ile yaptıysanız o zaman evren size geri ödeme yapmayacak.. elinize geçecek tek şey o an yaşayacağınız derin huzur ve mutluluk.

3üncü boyutla deneyimini bitirip, daha yüksek boyutları deneyimlemek isteyen bir ruh için ne iyi karma ne de kötü karma iyidir.. karma , ruhu bu boyuta bağlayan bir nevi borç defteridir..

Budha olabilmek (Ermiş olabilmek için) önce karmanızın temizlenmiş olması gereklidir.

Karma nasıl temizlenir... deneyimler ile.. o işlediğiniz cinayetin enerjisi sonunda gelip sizi öldürdüğünde o ağır karma temizlenir..

Yaptığınız egoistik yardımların karşılıkları gelip sizi bulduğunda iyi karma hazneniz temizlenir..

Bu durumda cennet de cehennem de ger neredeyseniz orada sizinle birlikte.. hep içindesiniz.. eğer deneyiminiz konforlu ama sıkıntılı ise iyi karmanızın geri dönüşümünü deneyimlemektesiniz.

Eğer deneyiminiz hem konforsuz hem acılarla dolu ise, kötü karmanızın ger? Dönüşümünü yaşamaktasınız.

Eğer konfor gibi bir derdimiz yok ise, gittiğiniz her yeri eviniz gibi hissediyorsanız, etrafınıza huzur veriyorsanız büyük ihtimal yaşlı bir ruhsunuz ve karma hazneniz temizlenmiş durumda..

İyi ve kötü karmaya Ağır karma diyelim..

Bir de hafif karma var ki neden sonuç ilişkisine dayalı,  arzu ve istememe  ile ilintili.

"arzu'' enerjidir. Nefes alma arzusu size oksijeni verir.. yeme arzusu, yemek verir.. uyuma arzusu uyuyacak yer verir.. yani yine adil enerji alış verişi.. harcanan enerji 'arzu'  ve evrenden gelen evrenden yanıt "arzu ettiğiniz şey"

Aydınlanmak üzere olan bir ruh, (Ermek üzere olan bir ruh) kendisini Yaradan'ın bir parçası olarak görür ve ne nefese, ne yemeğe, ne suya, ne de uykuya ihtiyacı olmadığının derin bilincine varır ve insan bedenini terk ederek üst alemlerdeki deneyimlerine doğru yelken açar.. bu milyonlarca yıl süre gelen evrimindeki en önemli andır.

Hafif karma dedim ama aslında en zor ders orda yatıyor..

Hafif karmanın ''Arzu'dan '' başka birde İstememe durumu var..
Nasıl arzu ettikleriniz evrenden size doğru akıyorsa, istemediklerinizde aynen o şekilde akıyor.
Parasızlıktan mı korkuyorsunuz? Korku enerjinizi Yaradan'ın adalet sistemine teslim ettiniz. Krku enerjisi düşük frekanslı (negatif bir enerjidir) .. adalet sistemi size ne veriyorsanız aynen onu geri verir.. bu durumda : biraz daha parasızlık ve biraz daha parasızlık korkusu.....

Arzular gibi, istememe durumu da ruhu bu boyuta bağlar.. korkuyu yarattım, ben gideyim şimdi ... yok 😁 bekleyeceksiniz paket gelene kadar.. ve o paket gelene kadar daha kaç paket sipariş edeceksiniz evrenden?....

Ermek üzere olan kimse başına gelen en kötü gözüken durumu bile olduğu gibi , kabul eder ve tepki göstermez.. ger durumun Yaradan'ın planından geldiğini ve göremediği büyük resimde önemli bir rolü olduğuna güvenir.

Ağır karmasını temizlemiş, hafif karması ile yaşama devam eden kimseler için enteresan bir durum vardır..

Her ne yaparlarsa yanıtı jet hızıyla gelir.. yanıt sonraki bir an'a ya da hayata sarkmaz.. karma oluştuğu gibi aynı hızla temizlenir.. bu hızlı karma yaratma ve temizleme durumu ruha yaradılışın yasalarını daha iyi, derin anlama şansı verir.. 

Son olarak.... karma bizi tutuyor bu alemde dedik demesine de.. hapis değiliz...
Hayat ve bedenlenme Yaradan'ın yarattıklarını deneyimleme arzusu ile başladı... Demek ki... biz bu alemde var olmayı dilemişiz... yasalarda gereğince olmuş... yükselişin de yasası var.. onu da yaratan aynı Yaradan...vakti geldiğinde...

Mesaj bittiğinde gözlerimi yumdum ve mesajın nereden geldiğini sordum..

Yanıt kısa ve netti : BEN.. taç çakramdan aşağıya akan  titreşimleri hissettim.. mesaj yüksek benliğimden gelmişti.
Mesaj sona erdiğinde treni kaçırmıştım.. gel de tepki gösterme ... beş dakika kadar sakinliğimi tepkisiz ce korudum.. bir o kadar, belki daha bile fazla dakika stres ile yandım.. sonra yine sakinlik ve kabul.. sonra daha derin bir teslimiyet ve güven..

Derse 35 dakika gecikmeli vardım.. ama artık derste anlatabileceğim sağlam bir konu ve güzel bir kaçan tren örneği vardı...

İnsanoğlunun karması temizlensin inşallah...

6 Şubat 2014 Perşembe

6 Şubat * Yüz kremi





Bugün Yuuka organik malzemeler kullanarak yüz kremi yaptı.. oldukça ucuza geldiğini söyledi... Yaşasın !! :)

6 Şubat, kilitli kalp

 
Bu günkü seansımızın teması kalp çakrası temizliğiydi. Bayan X geçmiş hayatlarının bazılarında karanlık işler yapmış ve çok kimsenin canını yakmış. O hayatlarında yaşam tarzından ötürü yalnız kalmış ve ''ben kötüyüm'' , ''ben yalnız kalmaya mahkumum'', ''ben buna layığım'' şeklinde kuvvetli öz yargılarda bulunarak, kendisine olan sevgisini hızla yitirmeye devam etmiş. Bir de etme bulma dünyası bu tabii.. diğer adıyla karma.. son hayatlarında karma temizliği başlamış. Bu hayatında henüz küçük bir kız çocuğuyken annesi defalarca kez sen kötü bir ruhsun, sen kötü bir kızsın, sen kötü çocuksun diye azarlamış.. ve o da buna inanmış. Orta yaşlı olan bu sevgili kimse kendini hiç sevmemiş. Kendini sevilmeye de layik görmemiş...
 
İlk olarak boynundaki kolye dikkatimi çekti.(resimdeki kolyenin aynısı) Üstümüze giydiklerimiz, taktıklarımız, içimizdeki enerjinin bir kopyası, bir sembolüdür.
 
Kalbine kilit vurmuş bu güzel ruh ile bu gün şifa çalışması yaptık.. ayrılırken elinde görünmez bir anahtar taşıyordu ve bunun farkındaydı. Hazır olduğunda kalbini kendisi açacaktır.. biz sadece kaybettiği anahtarı bulmasına yardımcı olduk.
 
Kendisiyle paylaşmadığım bir görüntü geldi bilincime... vakti geldiğinde kolyesini rahmetli annesinin mezarına bırakacak...
 
Bütünün hayrına kalbinin kapılarını ardına kadar açmasını diliyoruz...

5 Şubat 2014 Çarşamba

5 Şubat 2014 - Marcus ve Aurelia

Marcus ve Aurelia

Bu gun 100 yen dukkanına kısa bır alışveriş etmek için girdik. (Ne alırsan 100 yen * 2 tl)

Yuka birşeyler arıyordu, benimse dükkana olan ilgim rakamla 0, yazıyla sıfırdı. Ta ki Marcus ve Aurelia yı görene dek... o an Marcus ve Aurelia olduklarını bilmedim. İki sevimli minik kaktüstü gördüğüm. Bizi al diye seslendiler. Değerlerinin bilinmediği bu mekanda birbirlerine sokulmuş oyle mahsun bekliyorlardı.Onları  aldım. Geri dönüş yolunda arabadaö hem de bambaşka bir konu hakkında Yuuka ile muhabet ederken aniden bilincime yeni bir mesaj düştü : " Onlar gardiyanlar. Siz Turkiyeye gittiginizde evinizin enerjisini koruyacaklar."

Aksam yemeginden sonra kaktusleri karsima aldim ve onlara hosgeldin suyu verdim. onlarin eerjisine baglanarak sevgimi onlara hissetirdim ve onlarin saf yasam enerjisini hissettim.

Adiniz ne olsun diye sordum. Yine aniden (hep aniden gelir ) "Marcus ve Aurelia " isimleri aklimda yanip sondu.

Ufak saksilarinin ustune yesil akrilik boya ile isimlerini yazdim.

Heaven Earth Healing House"un gardiyanlari; Markus ve Aurelia, bize hosgeldiniz.



 +